15 Mayıs 2013 Çarşamba

çocuklara yemek yedirmenin yolları:)


 
Yumurta sevmeyen çocukların fikirleri değişir mi dersiniz? :)


Ahtapot sosise ne dersiniz:)

GARFİELD:)

Bu kahvaltı treni çok şirin değil mi:) 

alıntıdır...

14 Mayıs 2013 Salı

okul öncesinde yabancı dil eğitimi


Okul öncesi dönemde yabancı dil eğitimi

Özellikle son yıllarda anaokullarında verilen yabancı dil eğitiminin önemi gittikçe artıyor. Daha okuma yazmayı sökmemiş çocuğunuzun yabancı dil öğrenmesi size yanlış gelmesin. Çünkü çocuklar artık ikinci dillerini anaokulunda öğreniyorlar. Bir bebek doğduğu anda tüm dilleri öğrenmeye hazır bir şekildedir. Çünkü çocukların beyinleri 8 yaşına kadar dil gelişiminin her ayrıntısını öğrenmek üzere programlanmış bir yapıdadır. Özelikle 0 – 5 yaş arası çocuklar yabancı dil öğrenme önemli bir dönemdir.
Okul Öncesi Dönemde Yabancı Dil Öğrenmenin Faydaları
· Yabancı dil eğitimi gören çocukların düşünme becerileri tek dille öğrenim gören çocuklara oranla daha gelişiyor. Bu da yabancı dil bilen çocukların kavram geliştirme ve üst düzey becerileri kavrama konusunda tek dil bilen çocuklara göre üstünlük sağlıyor.
· Bilimsel araştırmalara göre erken yaşta öğrenilen yabancı dil çocuğun matematik, ana dili ve sosyal bilgiler alanlarında da başarılı olmalarını sağlıyor.
· Erken yaşta yabancı dil öğrenen çocuk çevresindeki olayları algılamada daha üst düzey başarı gösteriyor, kişisel alanda da farklılıklara anlayışlı, saygılı ve hoşgörülü yaklaşıyor.
Ailelerin Dikkat Etmesi Gerekenler
· Bu konuda ilk dikkat etmeniz gereken çocuğunuzu öğrenme konusunda zorlamamak. Öğrenmeyi eğlenceli bir hale getirebilirsiniz.
· Diğer önemli bir noktada çocuğunuzun öğrendiği yabancı dile sizin ne kadar hakim olduğunuz. Eğer yeterince hakim değilseniz yanlış öğrenme gerçekleşmesine neden olursunuz.
· Çocuğunuzun evde yabancı dili tanımasını istiyorsanız çeşitli materyallerden başlayın. Örneğin yabancı dilde bir çocuk şarkısı öğrenin beraber. Veya resimli hikaye kitapları, çizgi filmler, bilgisayar oyunları, görsel ve işitsel materyaller bu konuda size yardımcı olacaktır.
· Çocuğunuzun en iyi eğitim alacağı yer okuldur. Okul seçiminde buna çok dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer çocuğunuzun yabancı dil öğrenmesini istiyorsanız seçeceğiniz okulun verdiği eğitimin kalitesinden emin olun.
· Çocuğunuz okulda yabancı dil eğitimi alıyorsa, okuldan eve döndüğünde onunla eğlenceli tekrarlar yapın. Öğrendiği dili biliyorsanız ufak aktivitelerle onun öğrendiklerini pekiştirmesine yardımcı olursunuz. Örneğin; çocuğunuz renklerin İngilizcesini öğrendiyse eve döndüğünde evdeki eşyaları kullanarak “Rengini Bul” oyunu oynayabilirsiniz.
Çocuğunuzun yabancı dil öğrenmesi kadar bunu istemesi ve doğru öğrenmesi de önemlidir. Eğer bu konuda çocuğunuzun eğitim almasını istiyorsanız her açıdan öğrenimini etkileyecek noktalara anne baba olarak dikkat etmeniz gerekiyor.

Doğa Koleji

13 Mayıs 2013 Pazartesi

okul öncesinde oyunun önemi

Okul Öncesi Eğitimde Oyunun, Oyunda Yetişkinin İşlevi
Yazar: Prof. Dr. Norma RAZON, Eğt.Dan.-Pedagog   
Eskiden eğitim, çocuğu yetişkin toplumuna hazırlamak, öğretim de bireye birtakım temel bilgiler kazandırmaktı. Bugün artık çocuğu yetişkin toplumuna hazırlamak ve ona birtakım bilgileri kazandırmak yeterli olmamakta; eğitim daha geniş bir çerçeve içinde ele alınmaktadır.
Günümüzde eğitimin amacı: Bireyin en iyi şekilde gelişimini sağlamak, uyumlu ve mutlu bireyler yetiştirmektir. Eğitimin amacına ulaşması da ancak bireyi tanımakla mümkün olmaktadır. Bireyi tanımak, onu tanıyarak eğitmek de, tüm gelişim basamaklarını ve bu basamakların özelliklerini bilmekle gerçekleşebilmektedir.
Konumuz okulöncesi eğitimi olduğundan, bu dönemin, insan gelişiminde taşıdığı öneme değinmek istiyorum. İnsan yaşamının ilk beş-altı yılı, uzmanlar tarafından " sihirli yıllar " olarak adlandırılmaktadır. Çünkü bu yıllar zihinsel, bedensel, duygusal ve toplumsal gelişimin en süratli olduğu yıllardır. Yine bu yıllar, karakter ve kişilik oluşumunda en etkili yıllardır. Sihirli yıllar olarak nitelendirilen okulöncesi dönemde, çocuğun dış dünyayı tanıması için fırsat yaratmak, onun gelişimini sağlayan bir ortam hazırlamak, onu sosyal ilişkiler kurabileceği bir çevrede yetiştirmek, ona oyun imkanı ve oyun malzemesi sağlamak, aileye ve eğitimcilere düşen başlıca görevlerdendir.
Okulöncesi dönemde çocuğun en ciddi uğraşı oyun, en önemli işi yine oyundur (Montaigne). Eskiden oyun: Fazla enerjinin boşaltılması [Spencer], atalarımızın etkinliklerinin tekrarlanması [Hall], antisosyal eğilimlerden kurtuluş [Catharsis], gerçek hayata hazırlayan alıştırmalar [Gross], sinir sistemini uyardığı için organların gelişimini sağlayan bir araç [Karr] olarak ele alınmaktaydı. Günümüzde ise oyun şöyle tanımlanmaktadır:
  • Çocukluk döneminin temel amacıdır.
  • Öğrenme, yaratma, deneyim kazanma, iletişim kurma ve yetişkinliğe hazırlanma aracıdır.
  • Yorgunluk ve sıkıntılardan kurtuluştur.
  • Özgürce ve kendiliğinden yapılan, haz veren, mutluluk kaynağı olan çocuğu geliştiren ve eğlendiren etkinliktir, [Sel].
  • Çocuğun zihinsel yetenekleri kadar, tüm gelişim yüzlerini uyaran, duygularını ve duyularını geliştiren etkinliklerin tümüdür. [Tezcan].
  • Artık oyun, geçmişte olduğu gibi çocuğun boş zamanını geçirmek için yaptığı bir faaliyet olarak değerlendirilmemekte, oyunun bir ihtiyaç olduğu kabul edilmektedir. Oyun sırasında çocuk pek çok şeyi kendi kendine deneyerek öğrenmekte, kendisinde gizil güç olarak var olan yetenekleri geliştirmekte, birçok beceriyi zorlanmadan kazanmakta, yetişkinin ve dış dünyanın baskısından kurtulmaktadır. Bu açıdan ele alındığında oyunun geliştirici, eğitici, psiko-sosyal ve tedavi edici işlevleri ortaya çıkmaktadır.
  • Oyunun geliştirici işlevi : Oyun sırasında çocuğun bazı organları ya da tüm bedeni hareket halindedir. Çocuk hareketli oyunlarla kaslarını geliştirme fırsatını bulur, el becerisini geliştirir, bir takım beceriler kazanır, birikmiş enerjisini oyun yoluyla harcamayı öğrenir. Çocuk bedenini ve bedeninin kısımlarını tanır, bunların görevlerini keşfeder, bunlardan yararlanmayı başarır.
  • Oyunun eğitici işlevi : Oyun yoluyla çocuk çevresindeki nesneleri tanımayı, cisimleri kullanmayı öğrenir. Çocuk: küçük - büyük, ağır - hafif, az - çok gibi bir takım kavramları oyunda kazanır. Renkleri, boyutları ve biçimleri ayırd etmeyi öğrenir.
  • Oyunun psiko - sosyal işlevi : Yetişkinin müdahalesine gerek kalmadan, çocuk bazı gerçekleri oyun sırasında öğrenir. Keşfetme, yaratma etkinlikleri ile zihinsel yeteneklerini harekete geçirir. Çaba harcamayı, başladığı işi bitirmeyi ve bundan zevk almayı öğrenir. Kabullenmekte güçlük çektiği kuralları benimser. Deneme - yanılma yoluyla doğruyu bulmayı öğrenir. Ben ve başkası kavramlarını kazanır. İşbirliği, paylaşma, yardımlaşma, yenme ve yenilmeyi yaşayarak öğrenir. Kısaca sosyalleşmeyi başarır. Bu arada çocuk, oyun yoluyla iletişim kurmayı, duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi öğrenir.
  • Oyunun tedavi edici işlevi : Çocuk, oyun yoluyla yetişkin baskısından, sıkıntı, üzüntü gibi olumsuz duygularından kurtulur. Kardeşine yönelik saldırganlığını, annesine duyduğu kızgınlığı oyuncak bebeğine yöneltir. Kısa bir süre için de olsa oyunlarında korku, endişe, öfke, kıskançlık gibi duyguları yenmeyi başarır.
  • Duyu hareket şemalarının geliştiği ilk iki yılda, çocuğun yaşamına alıştırma oyunlarının, oyunlarına da hareketin egemen olduğu görülür. Çocuk bu devrede yapabildiği hareketleri tekrarlar. Bu tekrarlar bir yandan çocuğun becerilerini geliştirirken, öte yandan çocukta haz duygusunu geliştirir. Bu dönemde çocuğun en çok tekrarladığı ve zevk aldığı hareketler: yakalama, çekme, itme, atma, çarpma, incelemedir. Bebeklikten kurtulup, ilk çocukluğa geçmesiyle çocuğun yaşamında sembolik oyun belirir. Çocuk, oyunlarında gerçeği istediği şekilde değiştirir, çevresindeki cisimleri istediği gibi kullanır, kendisini farklı kişilerin yerine koyar, bebekleriyle konuşur. Bu arada kendisi için zevk kaynağı haline gelen dramatik oyunla çocuk, gerçek hayatta yapmaktan çekindiği şeyleri yapar, bundan mutlu olur. Nihayet çocuğun oyununa kuralın girmesiyle, çocuk kurallı oyundan zevk almaya başlar. Başta çocuk, yetişkinin ya da arkadaşının koyduğu kuralı benimserken, zamanla kendi de yeni kurallar bulmaya ve bunları uygulamaya başlar.
  • Gelişim aşamaları boyunca gözlem yaptığımızda, başlangıçta çocuğun tek başına oynadığını görürüz. Çocuk kendi kendine oynar, konuşur, zamanla başkalarının oyunlarını izlemeye başlar ve bundan zevk alır. Bu arada iki çocuğu yanyana koyduğumuzda, iki çocuğun aynı materyelle oynadığını, ancak her birinin ayrı ayrı oyunlar kurduğunu - paralel oyun oynadıklarını - aralarında iletişim olmadığını görürüz. Daha sonra çocuk, yanında arkadaş aramaya başlar, arkadaşıyla oynamaktan mutlu olur. Artık birlikte oynanan oyunlar, işbirliğine dayalı oyunlar çocuğun yaşamında yer alırlar. Bireysel oyundan, kollektif oyuna geçerek çocuk sosyalleşir.

    12 Mayıs 2013 Pazar

    ŞARKILAR.

    YANGIN
    Yükseliyor alevler
    Yanarken canım evler
    İtfaiye erleri
    Sanki ateşden devler
    Koş arkadaş sende koş
    Su taşı çabuk sönsün
    Ali Hasan Mustafa
    Çabuk evine dönsün


    VÜCUDUMUZ
    2 elim 2 kolum bacaklarım var
    Her insanda bir burun bir de agız var
    Sen hiç gördünmü 3 kulaklı bir adam?
    Olurmu hiç 3 kulak dmnde aynaya bak hey)2

    2 kulak 2 yanak birde basım var
    Gözlerimde kirpiğim saçlarımda var
    Sen hiç gördünmü 3 dudaklı bir adam?
    Olurmu hiç 3 dudak dönde aynaya bak hey)2

    2 gözüm 2 kasım parmaklarım var
    İnci gibi dişlerim saçlarımda var
    Sen hiç gördünmü 3 yanaklı bir adam?
    Olurmu hiç 3 yanak dönde aynaya bak hey)2

    NOTALAR:
    FA SOL Mİ FA, FA SOL Mİ FA, FA FA SOL SOL LA
    Sİ Sİ Sİ Sİ LA LA LA, SOL SOL SOL SOL FA
    LA LA Sİ Sİ Sİ, DO* DO* DO* RE* DO* Sİ LA
    Sİ Sİ Sİ Sİ LA LA LA, SOL SOL SOL SOL SOL FA DO*


    DİŞLERİMİ FIRCALARIM
    Yemegimi Bitirince Dişlerimi Fırcalarım
    Yatmaya Gitmeden Önce Dişlerimi Fırcalarım
    Bembeyaz Bütün Dişlerim Onlara İyi bakarım
    Günde 2 Kez Mutlaka Dişlerimi Fırcalarım

    Bir Saga Bir Sola Çalkala Çalkala (Nakarat)
    Yukarıya Asağıya Gargara Gargara

    Yemegimi Bitirince Dişlerimi Fırcalarım
    Yatmaya Gitmeden Önce Dişlerimi Fırcalarım
    Bembeyaz Bütün Dişlerim Onlara İyi bakarım
    Günde 2 Kez Mutlaka Dişlerimi Fırcalarım

    Bir Saga Bir Sola Çalkala Çalkala (Nakarat)
    Yukarıya Asağıya Gargara Gargara

    (Çocuk İsimleri Gelir) Sende Fırcala
    (Çocuk İsimleri Gelir) Sende Fırcala


    GÖKYÜZÜ

    gökyüzünde nler var bilin bakalım
    binelim bi rokete hoooop uçalım

    gece ay dede bana gülücük atar
    yıldızlar gözkırpar ışıklar saçar

    güneş doğdu işte aydınlık oldu
    ay dede ve yıldızlar hemen uyudu

    pamuk gibi bulutlar hoplar zıplarım
    roketime binerim hoooop uçarım




    Deredeki Ördek

    Deredeki ördek
    Nasıl yüzüyor (2)
    Usanmadan böyle
    Ne çok söylüyor (2)

    Vak vak vak vak
    Vak vak
    Vak vak vak vak

    Taş atan çocuklar
    Ne de yaramaz (2)
    Uzaklaşan ördek
    Bakın ne kurnaz (2)


    Vak vak vak vak
    Vak vak
    Vak vak vak vak




    Günaydın

    Söz: Banu Kanıbelli
    Müzik: Banu Kanıbelli

    Saatim çaldı bip bip bip
    Yüzümü yıkadım şap şup şup
    Dişimi fırçaladım faş fuş fuş
    Kahvaltı yaptım ham hum hum
    La-la-la-la-la-la


    Servisim geldi düt düt düt
    Okula gidiyoruz hop hop hop
    Arkadaşımla kih kih kih
    Hostes dedi ki şşşt şşşt şşşt
    La-la-la-la-la-la


    Okula geldik hey hey hey
    Servisten indik rap rap rap
    Sınıfın kapısı tak tak tak
    Herkese birden günaydın
    La-la-la-la-la-la

    8 Mayıs 2013 Çarşamba

    çocuk eğitimi


    Çocuğa sağlıklı eğitim verebilmenin yolu sağlıklı iletişimden geçer. Eğitim sürecinde, anne baba ve çocuğun bakımına yardımcı olan kişilerin doğru davranışlar sergilemesinin önemi büyüktür. Genel olarak dikkat edilmesi gereken kurallar varolmakla birlikte, özellikle bazı yaş dönemlerinde çocukların ebeveynleri daha zorlayabileceği unutulmamalıdır. Bunların başında iki yaş dönemi gelir . Bu dönem aynı zamanda tuvalet alışkanlığının da kazanılmaya başladığı zamana denk düşer. İki yaş civarında çocuk artık kendi vücudu üzerinde kontrol kazamaya başlar. Hareket ve kendini ifade etme becerileri hızla gelişir. Bununa birlikte çocuk istekleri üzerinde daha ısrarcı, inatçı olmaya aşlar. Anne babanın tahammül sınırlarını zorlayacak kadar zıtlık çıkarabilir, gereksiz yere ağlar, istekleri olmadığında eşyaları fırlatabilir, kendini yerlere atabilir. Bu durum zordur ancak normal gelişimin de bir parçasıdır. Bakımverenin bu sürecin geçici olduğunu bilerek sabırlı olması gerekir. Çocuğa bağırmak, şiddet uygulamak gibi yanlış tavırlar çocuğun daha da negatif bir tavır içine girmesine neden olmaktan başka işe yaramaz. Böyle durumlarda en uygun davranış sabırlı, sakin ve kararlı olmak, çocuğun sakinleşmesini beklemektir.
    Çocuğun içinde bulunduğu yaş döneminin yanı sıra, çocuk eğitiminde anne babanın takındığı tavır ve farkında olmadan yaptıkları tutum hataları da çocuğun söz dinlememe davranışı göstermesine sebep olabilir. Özellikle çocuklara uygulanan katı disiplin veya tam tersi fazla gevşek bir disiplin, ebeveynlerin kararlı ve net bir tavır sergileyememesi ve çocuğa farklı mesajların verildiği kalabalık ortamlarda yetişmiş çocuklarda bu tip olumsuz davranışları daha fazla görüyoruz. Ayrıca çocuğa bir kardeş gelmesi de çocukta yarattığı stres nedeniyle, sinirli olmasına ve olumsuz da olsa ilgiyi üzerine çekmeğe yönelik zorlayıcı, söz dinlemez davranışların ortaya çıkmasına neden olabilir.
    Çocuğun toplum içinde uyum içinde yaşayabilmesi, sorumluluk duygusu ve iç denetim kazanabilmesi için belli bir disiplin içerisinde yetiştirilmesi gerekir. Kural tanımayan, her istediği yapılmış, söz dinlemeyen çocuklar hem kolay mutlu olamazlar, hem de davranışlarındaki benmerkezci tutum nedeniyle sosyal çevre tarafından dışlanabilirler. Bu nedenle anne babaların çocuklarına bazı toplumsal kuralları ve sağlıklı davranış modellerini öğretmeleri çok önemlidir. Burada en önemli noktalardan birisi anne ve babanın çocuklarına kendi davranışlarıyla örnek olduklarını unutmamalarının gerektiğidir. Kendisiyle ve birbirleriyle sürekli bağırılarak ve azarlayarak konuşulan çocuklar aynı davranışları kendi anne baba ve kardeşlerine gösterirler. Aynı şekilde saygılı, çalışkan, girişken olabilmeleri için çocuklarımıza davranışlarımızla örnek olmalıyız. Aşırı katı disiplin uygulanması ise çocuğun korkak, öfkeli ve kızgın davranışlar sergilemesine yol açabilir.
    Doğru davranışlarının gözden kaçırılmadan, fazla abartılı olmamak kaydıyla övülmesi ve takdir edilmesi çocuğu mutlu ederek olumlu davranışın tekrarlanması ve pekişmesini sağlar. Somut hediye ve ödüller de sık olmamakla birlikte verilebilir.
    Ceza ve ödüllendirme çocukların eğitiminde kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış yöntemlerdir. Öncelikli olarak tercih edilmesi gereken her zaman ödüllendirme olmalı, cezaya en son başvurulmalıdır. Cezalar asla çocuğun kişiliğini zedeleyecek, onun kendine güvenini sarsacak nitelikte olmamalıdır. Bilgisayar oyunu oynamasının kısıtlanması, sokağa çıkmasına belli bir süre izin verilmemesi, odasında bir süre oturup beklemesi gibi onun için önemli ve severek yaptığı birkaç aktiviteden uzaklaşması şeklinde cezalar daha uygun olacaktır. Çocuğu da eleştirirken “Sen yaramaz bir çocuksun” gibi genel ifadeler kullanmak yerine, “Bu yaptığın davranış yanlıştı” gibi hataya odaklanmak çok daha doğrudur.
    Sonuç olarak kendine güvenen, mutlu ve sosyal ilişkilerinde başarılı çocuklar yetiştirmek istiyorsak onlara davranışlarımızla örnek olmalı, onlara güvendiğimizi hissettirmeli, olumlu davranışlarını takdir etmeli, onlarla ilişkilerimizde hoşgörülü, tutarlı, net ve kararlı davranmaya dikkat etmeliyiz. Aşırı gevşek ve aşırı katı bir disiplin çocuklarda davranış sorunları oluşmasına neden olacağından dengeli bir eğitim çok önemlidir.

    7 Mayıs 2013 Salı

    anne sütü...



    Günümüzde yeni doğan bebeklerin ilk altı ay boyunca sadece anne sütü ile beslenmesi önerilmektedir. Anne sütü bebek için en sağlıklı olan besindir. Uygun koşullarda gereksinim duyulduğu anı beklemektedir. Isıtma, soğutma, depolama, mikroptan arındırma için özel aletlere, biberon, emzik vb. aracılara ve temiz su kaynağına bağımlı değildir. Anne sütünde mikrop üremez, bozulmaz, hastalık kaynağı olmaz.
    Anne sütünün bebeğe ve anneye faydaları:
    Anne sütü ile beslenen bebeklerde enfeksiyon hastalıkları daha az görülmekte, beyin gelişimi daha iyi olmakta, allerjik hastalıklar, ishal ve solunum yolu hastalıkları ve hatta ileri yaşlarda ateroskleroz, kanser ve multipl skleroz gibi hastalıklar daha az bildirilmektedir. Emziren annelerde ise meme kanseri, yumurtalık kanseri, osteoporoz ve kansızlık daha az görülmektedir.
     
    Anne sütü özeldir:
    Anne sütü her bebek ve her dönem için özeldir. Prematürelerde ve hayatın ilk günlerinde farklı yapıda bir anne sütü söz konusudur. İlk bir hafta memelerden "kolostrum" adlı süt gelir ve bebeği besleyici ve enfeksiyondan koruyucu özellikleri ön plandadır. Bunu ikinci hafta boyunca protein içeriği azalırken, laktoz, yağ ve toplam kalori içeriği artan "geçiş sütü" izler. Daha sonraki dönemlerdeki olgun anne sütü de emzirmenin başlangıcında karbonhidrattan, sonunda yağdan zengin olarak gelir.
     
    Anne sütünün özellikleri:
    Anne sütü özel yapıda, sindirimi kolay ve enfeksiyondan koruyucu nitelikleri zengin bir protein içeriğine sahiptir. Anne sütünde protein ve minerallerin inek sütüne göre daha az olması, sindirim ve böbrekler açısından bebeğin yüklenmesini önler. Anne üstündeki demir, çinko gibi minerallerin emilimi, inek sütüne göre çok daha fazla, örneğin demir için beş katıdır. Anne sütünde sindirimi kolay doymamış yağ asitlerinin oranı yüksektir. Beyin ve sinir sistemi için şart olan temel ve zorunlu yağ asitleri ise inek sütüne göre 8 kat olup, ilk 4 ay boyunca bebek tarafından sentezlenememektedir.
     
    Anne sütü ile bebeğin beslenmesi:
    İlk saatlerden itibaren bebeğin istekle, uygun koşullarda ve doğru teknikle emzirilmesi anne sütü ile bebeğin beslenebilmesi için en önemli koşuldur. Emzirme sırasında salgılanan oksitosin ve prolaktin hormonları memedeki sütün boşalmasını sağlar ve yeni süt yapımını uyarır.
    Başarılı bir emzirme için her şeyden önce doğru kucaklama ve pozisyon alma gereklidir. Anne normal koşullarda rahat bir koltukta, sırtı dik olarak oturmalıdır. Bebek yüzü ve gövdesi aynı doğrultuda ve anneye dönük, başı gövdeye göre yüksekte, yani eğri bir çizgi oluşturacak şekilde anne tarafından kucaklanmalıdır. Bebeğin başı, annenin emzirilen göğsünün tarafındaki kolu dirsekten bükülerek, dirsek kıvrımının hemen önüne yerleştirilmelidir. Bebeğin altta kalan kolu anne ile bebek arasına girmemelidir. Bebeğin başına arkadan bastırılmamalıdır. Anne kolunun altı gereğinde bir yastık ile desteklenebilir.
    Bebek uygun şekilde pozisyon verilerek kucağa alındıktan sonra alt dudağı meme ucunun altına gelecek şekilde bebek aşağıdan yukarıya doğru memeye yaklaştırılmalı, diğer elin dört parmağı memeyi alttan desteklerken başparmak üstte memeyi yönlendirmelidir. Anne meme ucunu bebeğin dudaklarına değdirerek emme için ağzını açmasını sağlamalı, bebek ağzını genişçe açtığında meme ucu ve çevresindeki kahverengi bölüm (areola) birlikte bebeğin ağzına verilmelidir. Bebeğin çenesi memeye dayanmalı, üstteki başparmak burnun tıkanmasını önlemelidir.
     
    Süt yapımı üzerine etkili faktörler:
    Süt yapımını belirleyen en önemli iki faktör bebeğin sık emmesi ve memelerin boşaltılmasıdır. Yorgunluk ve stres, ruhsal sıkıntılar ve en önemlisi emzirmeye isteksizlik, anne sütü miktarını azaltabilir. Meme büyüklüğü süt yapımında önemli değildir. Yine meme başlarının düz veya içe çökük olması bebek doğru teknikle emzirilirse sorun olmaz. Annenin yeterli sıvı alması ve dengeli beslenmesi yeterlidir. Aşırı kalorili, şekerli yiyecek ve içeceklerin süt yapımına katkısı yoktur. Sıvı alımının aşırısı da sakıncalı olabilir. Sebze ve meyveler, yeşil salatalar bolca tüketilmelidir. Anne yeterli süt ve süt ürünleri ile protein ve demir içeren gıdaları dengeli bir şekilde almalıdır. Gebelikte olduğu gibi, kalsiyum ve demir desteği sürdürülmelidir.
     
    Emzirme sıklığı ve süresi:
    Yeni doğan doğumdan sonra en kısa zamanda memeye verilmeli ve devamında emzirme sıklığı ve süresi bebeğin isteğine göre ayarlanmalıdır. İlk emzirmelerde süt hemen gelmeyebileceğinden, bebeğe başka bir besin vermeden emzirmeye devam edilmelidir. Özellikle ilk 2 ay her istediğinde bebeğe meme verilmelidir. Başlangıçta her emzirmede sırası değiştirilerek her iki göğsün de emzirilmesi sütün artması açısından yararlı olsa da, süt miktarı arttığında her öğünde bir memenin emzirilmesi yeterli olabilmektedir. Her öğünde bebeğin bir memeyi tamamen boşaltması sağlanmalıdır. Bu süre genellikle 10-15 dakika kadardır. İlk dönemden sonra emzirme aralıkları 2-3 saate uzayabilmektedir.
     
    Anne sütünün yeterli olduğunun değerlendirilmesi:
    Bebeğin yeterli beslendiği, günde en az beş kez idrar yaparak bezini ıslatması, en geç 15. günde doğum kilosuna ulaşması ve ayda en az 500-600 gram alması ile anlaşılır. Bebeklerde ilk günlerde görülen doğal tartı kaybının nedeni vücutta su oranının azalması ve suyun yer değiştirmesidir; anne sütü yetersizliğine bağlanmamalıdır. Dışkılama sayısı, bebeğin huzursuzluğu, uyku düzensizliği veya aşırı ağlaması anne sütü miktarı açısından güvenilir kriterler değildir. Çok iyi tartı alan bebeklerde de benzer yakınmalar görülebilir. Sadece bezin hep kuru bulunması ve sürekli olarak koyun pisliği gibi ufak ve sert parçalar halinde az miktarda kaka yapılması açlık bulgusu olabilmektedir. Bunlar dışında en önemli kriter, bebeğin yeterli kilo almamasıdır.
     
    Emzirmede sık yapılan hatalar:
    Emzirmeden önce meme başının karbonatlı su, sabunlu su veya çeşitli kremler ile temizlenmesi meme başı çatlağına ve bebeğin memeyi tutmasında çeşitli güçlüklere neden olabilir. En iyi meme bakımı anne sütü ile olur. Özel silikon başlıklar bebeğin memeyi doğru kavramasını engeller. Ortamda aşırı kalabalık ve gürültü, aile içi gerginlikler, aşırı sıcak, sıkı giysiler ve örtüler bebeğin emmesini olumsuz etkileyebilir. Eldiven giydirilmesi bebeğin parmaklarını emmesini engelleyerek huzursuzluğuna neden olabilir. Bebeğin doymadığı kaygısı ile biberon kullanılarak ek besin verilmesi, emziğin şekerli sıvılara ve bala batırılması, bebeğe şekerli bitki çayları verilmesi memeye isteksizlik yaratabilir.
    Görüldüğü gibi, başarılı bir emzirmenin birinci kuralı istemek ve gerisini bebeğe bırakmaktır.
                                                                                                  grup florence nightingale hastaneleri.

    6 Mayıs 2013 Pazartesi

    televizyon evde ikinci anne,okuldaysa ikinci öğretmen oluyor...

    TELEVİZYON YÜZÜNDEN AİLELERDE İLETİŞİM KOPUKLARI YAŞANMAKTA VE MALESEF BUNDAN EN ÇOK ÇOCUKLAR ETKİLENMEKTE.

    5 Mayıs 2013 Pazar


    OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN FEN VE DOĞA ETKİNLİKLERİNDEKİ YETERLİLİKLERİNİN BELİRLENMESİ
    Hakan Şevki AYVACI1, Yasemin DEVECİOĞLU2, Nevzat YİĞİT2
    1KTÜ, Fatih Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi A.B.D.,TRABZON
    2KTÜ, Fatih Eğitim Fakültesi, OFMA Eğitimi Böl., Fizik Eğitimi A.B.D., TRABZON
    ÖZET: Sistemli eğitimin ilk aşaması olan okul öncesi eğitimle bireye verilecek fen eğitimi, onun bu temel eğitiminden başlayarak, fene karşı olumlu tutum geliştirmesinde eğitiminin başlangıcını oluşturması açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla, bu eğitimi verecek olan okul öncesi öğretmenlerinin de okul öncesi çağlarda bulunan öğrencilere fen eğitimi en etkili şekilde verebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Öğretmenlerin, görev başında fen ve doğa çalışmalarıyla ilgili gerçekleştirdikleri aktiviteler belirlenmeli, öğretmenlerin fen ve doğa çalışmaları sürecinde karşılaştıkları güçlükler ortaya çıkarılmalıdır. Bu yolla, okul öncesi öğretmenlerinin fen ve doğa eğitimi süreçlerini daha etkili bir şekilde yürütebilmeleri sağlanmalıdır. Yapılan bu çalışmada okul öncesi öğretmenlerinin, fen ve doğa etkinliklerindeki beceri ve davranışları, öğretmenlerin ifadeleri ve gözlemlenen etkinliklere dayalı olarak tespit edilmeye çalışıldı. Bu amaçla, Trabzon ili ve Akçaabat ilçesindeki M.E.B’e bağlı, resmi ve özel toplam 10, okul öncesi eğitim veren okullardan rasgele seçilen 15 öğretmen ile mülakatlar yürütülmüş ve gözlemler yapılmıştır. Çalışma sonunda; okul öncesi öğretmenlerinin çoğunun fen ve doğa etkinliklerini istenen nitelikte planlama ve yürütme becerisine sahip olmadıkları, orijinal materyal geliştirmedikleri ve etkinlikleri uygularken kullanılacak etkili öğretim yöntemlerinden (soru-cevap, gösterip yaptırma vb. dışındaki diğer tekniklerden; oyun ve drama vb.) haberdar olmadıkları ve kullanmadıkları belirlenmiştir.
    1. GİRİŞ
    Okul öncesi eğitim, küçük yaştaki bireylerin gelişim düzeylerine ve bireysel özelliklerine uygun, zengin uyarıcı ortamlar sağlaması ve onların bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönden gelişimlerini destekleyerek, kendilerini toplumun içerisinde birer birey olarak ifade etmelerine fırsat vermesi ve ilköğretime hazırlaması açısından, onların bu gelişim süreçlerinin en önemli parçası olarak büyük önem kazanmaktadır (Milli Eğitim Şurası, 1993).
    Üç yaşından itibaren başlayan bu süreç, sistemli eğitimin ilk kademesini oluşturmaktadır. Çocuk, gelişiminin getirdiği özelliklerine göre hazırlanan serbest bir ortam içerisinde uygulanan bir programla temel eğitime hazırlanması amaçlanır (Şahin, 1998). Fen eğitimi de bu programın bir parçasıdır. Çünkü, çevresiyle etkileşime geçen çocuk, kavramlara ve gözlemlediği olaylara cevap bulmaya çalışacaktır. Bu andan itibaren zihninde fen ve doğaya ilişkin bilişsel ve duyuşsal alana yönelik yapılanmalar oluşmaya başlayacak ve yaşamı boyunca devam edecektir (Yaşar, 1993). Okul öncesinde fen eğitiminin amacı, çocuğa doğaya ilişkin temel olgu ve olayların gerçekleşmesine dair temel bilgileri vermek yanında, onlara duyuşsal ve psikomotor becerileri kazandırmak, kendisini ve çevresini anlamasına yardımcı olmaya çalışmaktır (Şahin, 1997; Şahin,1998).
    Okul öncesinde fen ve doğa etkinlikleri, çocukların nesne ve olaylar arasındaki ilişkileri anlamalarına yardımcı olması açısından oldukça önemlidir (Demiriz, 2001). Çocukların, fen ve doğa etkinliklerine katılmaları, bilişsel olduğu kadar, duyuşsal ve psikomotor becerilerinin gelişimine yardımcı olacak, öğrenmelerini kolaylaştıracak ve onlara, olaylara bilimsel açıdan yaklaşma becerisi kazandıracaktır (Gürdal, Çağlar, Şahin, Ökçün ve Macaroğlu, 1993;Yaşar, 1993). Etkinlikler çerçevesinde, çocukların deneylere aktif olarak katılmaları, gözlemlerde bulunmaları ve doğa gezilerine çıkmaları sağlanılarak; karşılaştırma ve sınıflama yapma, neden-sonuç ilişkisi kurma, ayrıntılara dikkat etme, gözlem ve deney yapma, hipotez kurma gibi temel becerileri kazanmaları beklenmektedir.
    Dikkatleri çok kısa süreli olan okul öncesi dönem öğrencilerinin etkinliklere daha uzun süreli katılımlarının sağlanması için öğretmenlere büyük sorumluluklar düşmektedir (Yaşar, 1993). Gösterilecek her türlü yakın ilgi, onların fene karşı olumlu tutum geliştirmelerinde son derece önemli olacaktır. Öğretmen, çocukların bilgiye kendi kendilerine yaparak-yaşayarak ulaşabilecekleri zengin uyarıcılarla dolu öğrenme ortamlarını, onların ilgi ve yeteneklerini göz önüne alarak düzenlemekle ve bu ortamlar içerisinde yeni bilgileri öğrenmelerine, eksik olanları tamamlamalarına, yanlış olanları düzeltmelerine yardımcı olmakla sorumludur (Demiriz, 2001).
    Soyut ve karmaşık olan fen kavramlarının, anlamadan çok, ezbere dayanılarak öğrenildiği ve genelde fene karşı negatif bir tutumla yaklaşıldığı göz önüne alındığında, küçük yaşlardaki bu bireylerin olumlu bir tutumla gelişmelerine yardımcı olmak gerekir. Bu, onların doğadaki olaylar ve kavramlar arasında mantıklı ilişkiler kurmalarına; aynı zamanda, günlük hayatta karşılaşabilecekleri
    bir çok probleme daha bilimsel açıdan yaklaşma becerisi kazanmalarına da yardımcı olacaktır (Şahin, 1998). Geleneksel fen öğretimi anlayışından uzaklaşarak, feni öğrenirken ve uygularken zevkli yapacak öğrenme ortamlarını geliştirmek, okul öncesi öğretmenlerinin bu süreç içerisinde en önemli görevlerinden biridir (Şahin, 1998; Üstünoğlu, 1990). Bu istenen nitelikler doğrultusunda, görev başındaki öğretmenlerin fen ve doğa çalışmalarıyla ilgili gerçekleştirdikleri aktiviteler belirlenmeli, fen ve doğa çalışmaları sürecinde karşılaştıkları güçlükler ortaya çıkarılmalıdır. Okul öncesi öğretmenlerinin, fen ve doğa öğretimi süreçlerini daha etkili bir şekilde yürütmeleri sağlanmalıdır.
    Bu çalışmanın amacı, okul öncesi öğretmenlerinin, fen ve doğa etkinliklerindeki beceri ve davranışlarını, öğretmenlerin ifadeleri ve gözlemlere dayalı olarak tespit etmektir.
    2. YÖNTEM
    Bu çalışma; Trabzon ili ve Akçaabat ilçesindeki M.E.B.’e bağlı okul öncesi eğitimi veren resmi ve özel 10 okuldan rasgele seçilen 15 öğretmenle gerçekleştirilmiştir.
    Öğretmenlerle, çalışmayı konu olan; okul öncesi eğitiminde fen ve doğa etkinliklerinin yürütülmesine yönelik mülakat yürütülmüştür. Mülakatlarda, okul öncesi öğretmenlerinin fen ve doğa etkinlikleri ile ilgili düşüncelerini tespit etmeye yönelik nitelikte sorular yer almaktadır.
    Okul öncesi öğretmenlerinin, görev başında fen ve doğa etkinliklerini uygulama sürecinde gerçekleştirdikleri aktiviteleri belirlemek amacıyla yarı yapılandırılmış bir gözlem çizelgesi geliştirilerek, her bir öğretmen için belli bir periyot içerisinde dörder kez uygulanmıştır. Uygulanan gözlem çizelgesi uzman görüşlerine, literatüre ve çalışmadan önce yapılan yapılandırılmamış gözlemlere dayalı olarak oluşturulmuştur.
    3. BULGULAR
    Bu bölümde, öğretmenlerle yapılan mülakatlardan ve yürütülen gözlemlerden elde edilen bulguları yer almaktadır.
    3.1. Mülakatlardan Elde Edilen Bulgular
    1) Fen ve doğa çalışmaları sizce hangi ortamlarda yürütülebilir?
    Öğretmenlerin yarısına yakını, fen ve doğa çalışmalarının laboratuarda, doğal ortamlarda ve sınıfta yürütülmesi gerektiğini vurgularken, bir grup öğretmen, etkinliklerin sınıfta ve doğal ortamda yürütülmesinin, laboratuara ihtiyaç duyulmadan yeterli olabileceğini; iki öğretmen, bu çalışmaların sadece laboratuar ortamında; bir öğretmen ise sadece sınıfta yürütülmesinin yeterli olabileceğini belirtmişlerdir.
    2) Fen ve doğa etkinliklerinde kullanılacak materyalleri, gerekli durumlara göre nereden ve nasıl temin ediyorsunuz?
    Öğretmenler, genelde, okulun ve kendi imkanlarının ölçüsünde yararlandıklarını ifade ederken, sadece üç öğretmen okulun imkanlarıyla yetindiklerini; bunun yanında, bir grup öğretmen, materyal ihtiyacı durumunda velilerden yardım aldıklarını belirtmişlerdir.
    3) Fen ve doğa çalışmaları için, kendiniz, orijinal materyal geliştirebiliyor musunuz?
    Öğretmenlerin tamamına yakını orijinal materyal geliştirmediklerini, genelde hazır olanları kullandıklarını belirtmişlerdir. Üç öğretmen ise; afiş, resim, albüm niteliğinde basit sayılabilecek materyaller hazırladıklarını ifade etmişlerdir.
    4) Fen ve doğa etkinliklerinin uygulamaları süresince öğrencilerinizi, etkinliklere katılmaları yönünde nasıl yönlendiriyorsunuz?
    Öğretmenlerin yarısı, yapılan etkinliğin tekrarlatılması şartıyla öğrencilerini yönlendirdiklerini ifade etmişlerdir. Bir grup öğretmen, öğrencilere, etkinlik öncesi ve sonrası gözlemler yaptırmanın yararlı olduğu fikrini taşıdıklarını belirtmişlerdir. İki öğretmen, grup çalışması yaptırdıklarını; bir öğretmen ise yapılan etkinliğin öğrenci dikkatini çekecek nitelikte hazırlanması gerektiğini, aksi halde onların dikkatlerini çekmenin zor olduğunu belirtmişlerdir.
    5) Sizce fen ve doğa etkinlikleri yürütülürken hangi yöntem ve tekniklerin kullanılması daha etkili olur?
    Öğretmenlerin tamamı etkinliklerin gözlem, soru-cevap, gösterip-yaptırma, görsel materyal kullanımı gibi yöntem ve tekniklerle yürütülmesinin gerektiğini vurgulamışlardır. İki öğretmen ise bu yöntemlere ek olarak oyun ve drama gibi yöntem ve tekniklerin de etkinliklerde kullanılmasının faydalı olacağını belirtmişlerdir.
    6) Fen ve doğa etkinliklerini yürütürken hangi yöntem ve teknikleri kullanıyorsunuz?
    Öğretmenlerin tamamı anlatım, gösterip-yaptırma, soru-cevap, gözlem ve grup deneyi yöntem ve tekniklerini kullandıklarını; iki öğretmen, bu yöntemlerin yanı sıra fen ve doğa köşesinden de etkinlikler içerisinde yararlandıklarını belirtirken; bir öğretmen ise, diğer yöntemlerin dışında farklı görsel materyaller de kullandığını söylemiştir.
    7) Sizce, fen ve doğa etkinliklerinde yapılan çalışmaların hangi yönü, öğrencinin daha çok ilgisini çekmektedir?
    On öğretmen, fen ve doğa etkinliklerinde yürütülen faaliyetlerin sonuçlarının öğrencilerin daha çok ilgisini çektiğini belirtmişlerdir. Dört öğretmen, bunların dışında, öğrencilerin kendi yaptıkları çalışmaların ilgilerini uzun süreli tuttuğunu belirtirken; bir öğretmen de onların dikkatlerinin kısa süreli olduğunu bu nedenle öğrencilerin ilgisinin değişebileceğini vurgulamıştır.
    8) Fen ve doğa etkinliklerinin yürütülmesi ile ilgili olarak, kendinizi hangi açılardan yeterli hissediyorsunuz?
    Yedi öğretmen, etkinliklerin yürütülmesi ile ilgili olarak kendilerini her açıdan yeterli hissettiklerini belirtirken; beş öğretmen, bazı konularda materyallerin temin edilmesi ve etkinliklerin yürütülmesine yönelik olarak yetersiz olduklarını belirtmişlerdir. Üç öğretmen ise, yaptıkları etkinlikleri ve ilgili deneyleri sonuca ulaştırmada yetersiz kaldıklarını ifade etmişlerdir.
    9) Fen ve doğa etkinliklerinin yürütülmesi açısından kendinizi yeterli görüyor musunuz?
    Yedi öğretmen fen ve doğa konularının her biri için yeterli olduklarını söylerken; altı öğretmen, zaman ve uzay kavramını; iki öğretmen, dünyanın yuvarlaklığını anlatmakta güçlük çektiklerini belirtmişlerdir. Bir öğretmen ise, elektrik konusunda yeterli bilgisi olmadığından zaman zaman güçlükle karşılaştığını belirtmiştir.
    10) Sınıfınızda fen ve doğa köşesi var mı? Varsa, burada ne tür faaliyetleri gerçekleştiriyorsunuz?
    On bir öğretmen, sınıflarında fen ve doğa köşesi olduğunu; dört öğretmen ise, fen ve doğa köşesinin bulunmadığını, ihtiyaç duyulduğunda oluşturulduğunu söylemişlerdir. Öğretmenlerin tamamına yakının; fasulyenin çimlenmesi, suyun hal değişimi, gece-gündüz oluşumu, yer çekimi, soğuk-sıcak, yumuşak-sert, mevsimler, tat alma, duyu organları, iletişim ve hacim konularında fen ve doğa köşesini kullanarak etkinlikler gerçekleştirdiklerini belirtmişlerdir. Bir öğretmen ise, fen ve doğa köşesinin etkinliklerin yürütülmesinde fazla önemli olmadığını ifade etmiştir.
    11) Fen ve doğa köşesini ne sıklıkta kullanıyorsunuz?
    Sekiz öğretmen, köşesinin kullanımının ünite konusuna yapılacak etkinliklere bağlı olarak değiştiğini belirtirken; beş öğretmen, fen ve doğa köşesini fazla kullanmadıklarını, diğer köşelerin öğrencilerin ilgisini daha çok çektiğini; iki öğretmen ise, fen ve doğa köşesini mümkün oldukça kullanmaya çalıştıklarını söylemişlerdir.
    12) Fen ve doğa etkinliklerine ne kadar zaman ayırıyorsunuz?
    Öğretmenlerin tamamına yakını, üniteye bağlı olarak, etkinliklere ayırdıkları zamanın değiştiğini ifade etmişlerdir. Üç öğretmen ise, bazen 10-20’şer dakikalık zamanların etkinlikler için yeterli olabildiğini belirtmişlerdir.
    13) Materyallerin seçiminde göz önünde bulundurduğunuz unsurlar nelerdir?
    Öğretmenlerin tamamı, çalışmalarda kullanılacak materyalleri belirlerken, öğrencilerin ilgisini çekecek yönde ve kolay anlayabilecekleri şekilde ayrıntılandırılmış, canlı renklerle hazırlanmış materyalleri kullanmaya çalıştıklarını ifade etmişlerdir.
    3.2. Gözlemlerden Elde Edilen Bulgular
    Öğretmenlerin sınıf ortamlarında yürütülen gözlemlerde, tamamına yakınının açıklama, soru-cevap, gösterip-yaptırma, gözlem yöntem ve tekniklerini kullandıkları; fen ve doğa köşelerinden kısmen yararlandıkları; bir grup öğretmenin ise görsel materyaller kullandıkları belirlenmiştir. Öğretmenlerin hiç birinin, sınıf ortamlarında kavram haritalarından yararlanma, oyun ve drama, oyun hamurlarıyla yada artık materyallerden model yapma ve problem çözme gibi farklı yöntem ve tekniklerden yararlanmadıkları yapılan gözlemlerde tespit edilmiştir.
    4. SONUÇLAR
    • Öğretmenlerin çoğunluğu, etkinlikler için gerekli materyalleri ya kendilerinin ya da dışardan yapılan yardımlarla karşıladıklarını ifade etmişlerdir. Diğer yandan, öğretmenlerin, orijinal materyal geliştirme konusunda kendi başlarına yetersiz oldukları görülmektedir. Lisans eğitimleri süresince fen ve doğa etkinliklerine yönelik materyal geliştirmeyle ilgili dersleri almamalarının ve sonraki dönemlerde de bu konuya ilişkin, kendilerini geliştirmeye yönelik bilgi ve beceriyi edinmemiş olmalarının, öğretmenlerin materyal geliştirme konusunda istenen yeterliliğe ulaşamamalarına neden olduğu düşünülmektedir.
    • Öğretmenlerin tamamı geleneksel öğretim yöntem ve tekniklerini kullanmaktadırlar. Sadece bir öğretmen, geleneksel yöntemlere ek olarak yeni yöntem ve teknikleri de kullandığını belirtmiştir. Öğretmenlerin etkinlikleri uygulama sürecinde, geleneksel yöntemlerden vazgeçmeyerek kullanmaya devam etmelerinden, çağdaş öğretim yöntemlerinden haberdar olmadıkları ve bu yönde kendilerini geliştirmek için çaba sarf etmedikleri sonucuna varılmıştır.
    • Öğretmenlerin yarısından fazlası, materyallerin seçiminde ve uygulamasında öğrencilerin ilgi ve dikkatlerini göz önünde bulundurdukları; bazıları ise, çocukların seviyelerine uygun, kolay yapılabilecek materyalleri tercih ettikleri yönünde fikirlerini belirtmişlerdir. Ancak, uygulamalar esnasında kullandıkları materyallerin, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına yönelik olmasından çok, öğretmenlerin kolaylıkla ulaşabilecekleri, mevcut olanlardan tercih edildiği belirlenmiştir.
    • Gün boyu yapılan diğer etkinliklerin yeterince zaman aldığını, fen ve doğa etkinliklerinin yapılmamasına neden olarak göstermeleri, fen ve doğa etkinlikleri için gerekli zaman ve materyal ayırma konusunda okul öncesi öğretmenlerinin yetersiz tutum ve yaklaşımlarını sergilemektedir.
    • Yapılan mülakat ve gözlemler sonucunda, öğretmenlerin,fen ve doğa etkinlikleri çalışmalarının önemini belirtmelerine rağmen, okul öncesi eğitim müfredatının yürütülmesi sırasında fen ve doğa etkinliklerine yeterince önem göstermedikleri okul öncesi öğrencilerinin bu yöndeki bilgi beceri ve psikomotor davranışlarını istenen düzeye çıkarabilmeleri konusunda etkili çalışmaları yapmadıkları gözlenmektedir. Okul öncesi öğretmenlerinin bu konudaki yetersizliklerinin feni ve doğa olaylarını yeterince kavrayamadıklarından, fen ve doğa çalışmalarının çok geniş bir peryoda yayılmış olan okul öncesi müfredatını engelleyeceği kaygısına kapıldıklarından ve fen ve doğa çalışmalarının okul öncesi öğrencilerine ağır geleceği düşüncesinden kaynaklandığı sanılmaktadır.
    • Fen ve doğa etkinliklerinden bazılarının sınıf içi çalışmalar yanında sınıf dışına da taşınması, çocukların farklı eğitim ortamlarında etkinliklere aktif katılımlarının sağlanmasının, fen ve doğa köşesini kendi başlarına kullanmaya yönlendirilmesinin, onların, fene karşı olumlu tutum geliştirmelerine yardımcı olacağına, gözlem ve yorum yeteneklerinin gelişmesine katkı sağlanacağına öğretmenler tarafında inanıldığı, fakat, öğretmenlerin bu yönde bir çaba sarf etmedikleri gözlenmiştir.
    5. ÖNERİLER
    Okul öncesi fen eğitiminin, çocuğun fene karşı pozitif tutumla yetişmesinde ne kadar büyük öneme sahip olduğu düşünüldüğünde, okul öncesi eğitim müfredatı içerisinde gerçekleştirilecek olan fen ve doğa etkinliklerinin en etkili şekilde yürütülebilmesi için gerekli bilgi ve becerilerin, okul öncesi öğretmenlerine kazandırılması gerekmektedir. Okul öncesi öğretmenlerinin bu becerileri kazanabilmesi için, lisans düzeyinde okutulan materyal geliştirme derslerinin bir bölümünde fen ve doğa çalışmaları konusunda kullanılabilecek materyallerin geliştirilmesine ve öğretmen adaylarının bu yöndeki becerilerinin oluşturulmasına yardımcı olunmalıdır. Yine, lisans düzeyinde okutulan O.Ö. Fen Bilgisi Öğretimi dersinin içeriğine, öğretmen adaylarının materyal geliştirme becerisi kazanmalarını sağlayacak aktivitelerin konulmasının gerektiğine inanılmaktadır. Dolayısıyla, okul öncesi öğretmeni yetiştiren eğitimcilere ve kurumlara bu konuda önemli görevler düşmektedir.
    Okul öncesi fen ve doğa etkinliklerinin uygulamaları sürecinde kullanılacak öğretim yöntem ve tekniklerinin öğretmen tarafından, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda belirlenebilmesi ve etkili bir şekilde uygulanabilmesi gerekmektedir. Görev başındaki okul öncesi öğretmenlerinin etkinliklerin planlanması, yürütülmesi ve değerlendirilmesine yönelik eksiklikleri belirlenmeli, bunların giderilmesi amacıyla, uzman kişilerin rehberliğinde hizmet içi eğitim kursları planlanmalı ve gerekli sıklıklarla uygulanmalıdır.
    Öğretmenler, okul öncesi eğitimde fen ve doğa çalışmalarının gerekliliğine inanarak; bu anlayışla uygulamalarını zenginleştirmeli ve okul öncesi dönemde bulunan çocuğu her defasında zihinsel bir üst düzeye çıkaran faydalı etkinlikleri tasarlayabilecek nitelikte yetiştirilmelidirler.
    Çalışmanın, Trabzon ili ve Akçaabat ilçesinde az sayıda okul öncesi öğretmeniyle yürütülmüş olmasından dolayı, mevcut durumun tespitine yönelik, daha kapsamlı ve geniş bir örneklemi içeren çalışmalar yürütülmeli ve bu konudaki mevcut durum ortaya çıkarılmalıdır. Çalışmanın, bu alanda çalışacak araştırmacılara rehberlik edecek pilot bir çalışma olduğuna inanılmaktadır.
    6. KAYNAKLAR
    14. Milli Eğitim Şurası (1993). Raporlar, Görüşmeler, Kararlar, 27-29 Eylül, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 230 (1).
    Demiriz, S. (2001). Okulöncesi eğitim kurumlarındaki fen ve doğa etkinlikleri ile ilgili uygulamaların belirlenmesi. IV. Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi 2000, Bildiriler, Ankara: M.E. s 86.
    Gürdal, A., Çağlar, A., Şahin, F., Ökçün, F. ve Macaroğlu, E. (1993). Okulöncesi dönemle ilgili fen faaliyetlerine örnekler. 9. Ya-Pa Okul Öncesi Eğit. ve Yayg. Semineri, Ankara: s 164.
    Şahin, F. (1998). Okulöncesinde fen bilgisi öğretimi. İstanbul: Beta Bas. Yay. Dağı. A.Ş.
    Şahin, F. (1997). Okul öncesi öğretmenlerinin fen kavramlarının öğretiminde kullandıkları metotların tespiti, II. Ulusal Eğitim Sempozyumu Bildirileri, Ağustos, İstanbul: s 75.
    Üstünoğlu, Ü. (1990). Okulöncesi öğretmenlerinin uzaktan öğretim yöntemiyle yetiştirilmesine yönelik program modeli. Eskişehir Anadolu Üni. Eğitim Fakültesi Dergisi, 3(1), 136-138.
    Yaşar, Ş. (1993). Okul öncesi eğitim öğrencilerinde fene yönelik duyuşsal özellikler. 9. Ya-Pa Okul Öncesi Eğit. ve Yayg. Semineri, Ankara: s 140-142.

    fen ve doğa etkinlikleri







    3 Mayıs 2013 Cuma

    okul öncesi eğitimin önemi


    OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ÖNEMİ

    Okul öncesi eğitim süresince çocuklar ilköğretime hazırlanırken, paylaşmayı, dayanışmayı, sosyalleşmeyi ve birlikte çalışmayı öğrenirler. Okul öncesi eğitimin amacı çocuklarda öğrenmeye ilgi uyandırmak ve çocuğun varolan yeteneklerini görünür kılmaktır.

    Bu dönem, araştırmacılar için çocuğun yüksek öğrenme potansiyeline sahip olduğu bir dönem olarak görülmektedir. Uygun fiziksel ve sosyal çevre koşullarında ve sağlıklı etkileşim ortamında yetişen çocuklar, daha hızlı ve başarılı bir gelişim gösterirler. 

    Eğitimin ilk basamağını oluşturan okul öncesi eğitim gömleğin ilk düğmesidir ve bunun doğru iliklenmesi gerekir.

    Çocuğun doğduğu günden temel eğitime başladığı güne kadar geçen yılları kapsayan ve çocukların daha sonraki yaşamlarında önemli rol oynayan; bedensel, psikomotor, sosyal-duygusal, zihin ve dil gelişimlerinin büyük ölçüde tamamlandığı, kişiliğin şekillendiği ve çocuğun devamlı olarak değiştiği bir süreçtir. Bu nedenle, çocuğun küçük yaşlarda sağlıklı bir ortamda gelişimini sürdürmesi önem kazanmaktadır.

    Sağlıklı ve istenilen davranışlara sahip çocuklar yetiştirmek, onların gelişim özelliklerini ve bu özellikler doğrultusunda gereksinimlerinin neler olduğunu bilmeye bağlıdır. Erken çocukluk dönemindeki gelişmelerle, okul öncesi eğitim artık anne babanın yalnız başına başarabileceği bir konu olmaktan çıkmış durumdadır.

    Eğitim, öğrenci-öğretmen-veli üçgeninden oluşan platformdur. Bu birliktelik ne kadar bilinçli ve sağlıklı olursa, çocuklarımızda o oranda sağlam bir kişilik kazanırlar.

    Eğitimin sağlam temeller üzerine kurulmasında ve insanların ileri yaşlardaki başarılarında okul öncesi eğitimin rolü bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Ana kucağındaki yoğun ilgiden sonra, anaokulu ortamı çocuk için dünyaya açılan yepyeni bir penceredir. Olumlu yada olumsuz anlamda verilen her şey, onları yetişkinlik yıllarında da doğrudan etkilemektedir.

    3 yaşına kadar bir çocuğun beyni bir yetişkinden 2,5 kat fazla çalışır, 6 yaşına kadar bir profesörden 2 kat hızlıdır. Yapılan tüm uluslararası araştırmalar ve uygulanan testler göstermektedir ki 0-6 yaş grubunda, gelişim düzeyinde okul öncesi eğitimi almış çocukların, akademik programlarda eğitim almış olanlara göre 1. sınıf başarı düzeyleri daha yüksektir ve okuma yazmaya daha hızlı geçmektedirler.12 yaşında IQ değerleri 5 puan daha yüksektir, 15 yaşında yetenek sınavlarında % 90 -100 arası başarı sağlarlar. % 65’i liseyi, % 45’i üniversiteyi sorunsuz kazanır ve bitirir. Yetişkin olduklarında dış dünyayla kolay ve sağlıklı iletişim kuran, sosyal insanlar olurlar.

    Okul öncesi eğitim kurumları; toplumun temel yapısını oluşturan

    * Saygı,sevgi,
    * Paylaşma, iş bölümü,
    * Sorumluluk
    * Sosyal çevre oluşturma açısından çocuğu geleceğe hazırlayan en güvenli ortamdır.

    Bilindiği gibi, 3 ile 6 yaş arası çocukta pek çok gelişimsel değişmenin yaşandığı yıllardır. Normal gelişim gösteren bir çocuk, 6 yaş civarında pek çok motor becerileri kazanmış, çeşitli fiziksel becerilerini kullanmaya başlamıştır.

    Bilişsel gelişim açısından ise, fiziksel ve sosyal çevresi ile ilgili yoğun bir bilgi birikimi oluşturmaya ve çevresinde gelişen olayları anlamaya başlamıştır.

    Buna karşın, okul öncesi yılları çocuğun soyut düşünme yetisinin henüz tam şekillenmediği ve bu nedenle yapılan tüm etkinliklerin somut bir biçimde çocuğun yaparak ve deneyerek öğrenmeyi gerçekleştirdiği yıllardır. düşünüldüğünde, okul öncesi yılları çocuğun arkadaşları ve öğretmeni ile birebir olarak kuracağı iletişime dayalı konuşma ve dinleme becerilerini geliştirici etkinliklerin ağır bastığı yıllar olmalıdır.

    Atık malzemelerin değerlendirildiği bir etkinlik.

    2 Mayıs 2013 Perşembe

    KÜÇÜK YAŞ GRUPLARI İÇİN HİKAYE ÖNCESİ DİKKAT TOPLAYICI PARMAK OYUNU:)


    SAAT



    BİR SAATİM VAR
    ( Sol bilek bükülerek gösterilir. )

    KULAĞIMA KOYDUM
    ( Bilek sol kulağa götürülür. )

    TİK TAK, TİK TAK
    ( İşaret parmağı sağa sola yatırılır. )

    ŞİMDİ HİKAYE BAŞLAYACAK
    ŞİP ŞAP, ŞİP ŞAP 
    ( El çırpılır. )