13 Mayıs 2013 Pazartesi

okul öncesinde oyunun önemi

Okul Öncesi Eğitimde Oyunun, Oyunda Yetişkinin İşlevi
Yazar: Prof. Dr. Norma RAZON, Eğt.Dan.-Pedagog   
Eskiden eğitim, çocuğu yetişkin toplumuna hazırlamak, öğretim de bireye birtakım temel bilgiler kazandırmaktı. Bugün artık çocuğu yetişkin toplumuna hazırlamak ve ona birtakım bilgileri kazandırmak yeterli olmamakta; eğitim daha geniş bir çerçeve içinde ele alınmaktadır.
Günümüzde eğitimin amacı: Bireyin en iyi şekilde gelişimini sağlamak, uyumlu ve mutlu bireyler yetiştirmektir. Eğitimin amacına ulaşması da ancak bireyi tanımakla mümkün olmaktadır. Bireyi tanımak, onu tanıyarak eğitmek de, tüm gelişim basamaklarını ve bu basamakların özelliklerini bilmekle gerçekleşebilmektedir.
Konumuz okulöncesi eğitimi olduğundan, bu dönemin, insan gelişiminde taşıdığı öneme değinmek istiyorum. İnsan yaşamının ilk beş-altı yılı, uzmanlar tarafından " sihirli yıllar " olarak adlandırılmaktadır. Çünkü bu yıllar zihinsel, bedensel, duygusal ve toplumsal gelişimin en süratli olduğu yıllardır. Yine bu yıllar, karakter ve kişilik oluşumunda en etkili yıllardır. Sihirli yıllar olarak nitelendirilen okulöncesi dönemde, çocuğun dış dünyayı tanıması için fırsat yaratmak, onun gelişimini sağlayan bir ortam hazırlamak, onu sosyal ilişkiler kurabileceği bir çevrede yetiştirmek, ona oyun imkanı ve oyun malzemesi sağlamak, aileye ve eğitimcilere düşen başlıca görevlerdendir.
Okulöncesi dönemde çocuğun en ciddi uğraşı oyun, en önemli işi yine oyundur (Montaigne). Eskiden oyun: Fazla enerjinin boşaltılması [Spencer], atalarımızın etkinliklerinin tekrarlanması [Hall], antisosyal eğilimlerden kurtuluş [Catharsis], gerçek hayata hazırlayan alıştırmalar [Gross], sinir sistemini uyardığı için organların gelişimini sağlayan bir araç [Karr] olarak ele alınmaktaydı. Günümüzde ise oyun şöyle tanımlanmaktadır:
  • Çocukluk döneminin temel amacıdır.
  • Öğrenme, yaratma, deneyim kazanma, iletişim kurma ve yetişkinliğe hazırlanma aracıdır.
  • Yorgunluk ve sıkıntılardan kurtuluştur.
  • Özgürce ve kendiliğinden yapılan, haz veren, mutluluk kaynağı olan çocuğu geliştiren ve eğlendiren etkinliktir, [Sel].
  • Çocuğun zihinsel yetenekleri kadar, tüm gelişim yüzlerini uyaran, duygularını ve duyularını geliştiren etkinliklerin tümüdür. [Tezcan].
  • Artık oyun, geçmişte olduğu gibi çocuğun boş zamanını geçirmek için yaptığı bir faaliyet olarak değerlendirilmemekte, oyunun bir ihtiyaç olduğu kabul edilmektedir. Oyun sırasında çocuk pek çok şeyi kendi kendine deneyerek öğrenmekte, kendisinde gizil güç olarak var olan yetenekleri geliştirmekte, birçok beceriyi zorlanmadan kazanmakta, yetişkinin ve dış dünyanın baskısından kurtulmaktadır. Bu açıdan ele alındığında oyunun geliştirici, eğitici, psiko-sosyal ve tedavi edici işlevleri ortaya çıkmaktadır.
  • Oyunun geliştirici işlevi : Oyun sırasında çocuğun bazı organları ya da tüm bedeni hareket halindedir. Çocuk hareketli oyunlarla kaslarını geliştirme fırsatını bulur, el becerisini geliştirir, bir takım beceriler kazanır, birikmiş enerjisini oyun yoluyla harcamayı öğrenir. Çocuk bedenini ve bedeninin kısımlarını tanır, bunların görevlerini keşfeder, bunlardan yararlanmayı başarır.
  • Oyunun eğitici işlevi : Oyun yoluyla çocuk çevresindeki nesneleri tanımayı, cisimleri kullanmayı öğrenir. Çocuk: küçük - büyük, ağır - hafif, az - çok gibi bir takım kavramları oyunda kazanır. Renkleri, boyutları ve biçimleri ayırd etmeyi öğrenir.
  • Oyunun psiko - sosyal işlevi : Yetişkinin müdahalesine gerek kalmadan, çocuk bazı gerçekleri oyun sırasında öğrenir. Keşfetme, yaratma etkinlikleri ile zihinsel yeteneklerini harekete geçirir. Çaba harcamayı, başladığı işi bitirmeyi ve bundan zevk almayı öğrenir. Kabullenmekte güçlük çektiği kuralları benimser. Deneme - yanılma yoluyla doğruyu bulmayı öğrenir. Ben ve başkası kavramlarını kazanır. İşbirliği, paylaşma, yardımlaşma, yenme ve yenilmeyi yaşayarak öğrenir. Kısaca sosyalleşmeyi başarır. Bu arada çocuk, oyun yoluyla iletişim kurmayı, duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi öğrenir.
  • Oyunun tedavi edici işlevi : Çocuk, oyun yoluyla yetişkin baskısından, sıkıntı, üzüntü gibi olumsuz duygularından kurtulur. Kardeşine yönelik saldırganlığını, annesine duyduğu kızgınlığı oyuncak bebeğine yöneltir. Kısa bir süre için de olsa oyunlarında korku, endişe, öfke, kıskançlık gibi duyguları yenmeyi başarır.
  • Duyu hareket şemalarının geliştiği ilk iki yılda, çocuğun yaşamına alıştırma oyunlarının, oyunlarına da hareketin egemen olduğu görülür. Çocuk bu devrede yapabildiği hareketleri tekrarlar. Bu tekrarlar bir yandan çocuğun becerilerini geliştirirken, öte yandan çocukta haz duygusunu geliştirir. Bu dönemde çocuğun en çok tekrarladığı ve zevk aldığı hareketler: yakalama, çekme, itme, atma, çarpma, incelemedir. Bebeklikten kurtulup, ilk çocukluğa geçmesiyle çocuğun yaşamında sembolik oyun belirir. Çocuk, oyunlarında gerçeği istediği şekilde değiştirir, çevresindeki cisimleri istediği gibi kullanır, kendisini farklı kişilerin yerine koyar, bebekleriyle konuşur. Bu arada kendisi için zevk kaynağı haline gelen dramatik oyunla çocuk, gerçek hayatta yapmaktan çekindiği şeyleri yapar, bundan mutlu olur. Nihayet çocuğun oyununa kuralın girmesiyle, çocuk kurallı oyundan zevk almaya başlar. Başta çocuk, yetişkinin ya da arkadaşının koyduğu kuralı benimserken, zamanla kendi de yeni kurallar bulmaya ve bunları uygulamaya başlar.
  • Gelişim aşamaları boyunca gözlem yaptığımızda, başlangıçta çocuğun tek başına oynadığını görürüz. Çocuk kendi kendine oynar, konuşur, zamanla başkalarının oyunlarını izlemeye başlar ve bundan zevk alır. Bu arada iki çocuğu yanyana koyduğumuzda, iki çocuğun aynı materyelle oynadığını, ancak her birinin ayrı ayrı oyunlar kurduğunu - paralel oyun oynadıklarını - aralarında iletişim olmadığını görürüz. Daha sonra çocuk, yanında arkadaş aramaya başlar, arkadaşıyla oynamaktan mutlu olur. Artık birlikte oynanan oyunlar, işbirliğine dayalı oyunlar çocuğun yaşamında yer alırlar. Bireysel oyundan, kollektif oyuna geçerek çocuk sosyalleşir.

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder